SELİM SOYDAM

 

Merhaba tüm güzel insanlar diyerek başlamak istiyorum sözlerime,

İnsan sağlıklıyken her şey  ne güzeldir değil mi? Spor yapabilirken, şarkı söylerken, denize girerken, en basitinden yürürken, yemek yerken, araba kullanırken  klimasının çalışmadığından yakınırken… v.b. tabii bu örnekleri çoğaltmak mümkün sizin de aklınıza  bir  sürü örnek geliyordur eminim. Ta ki  en ufak  bir  yerimiz  ağrıyana  kadar,  aman hemen  neremiz  ağrıyorsa  sanki  canımız  oradadır  değil mi? Bir de  bizi  en yakınlarımız  ilgilendirir, anne babamız, kardeşlerimiz, amca, dayı, teyze  falan  onların dışında  tabii  komşularımız da ilgilendir bazen , ”Ahmet Bey’i duydunuz mu ? yazık oldu adamcağıza!” deriz  ve  üç gün sonra unuturuz  değil mi? Haaa  bir de  medyayla yakın  ilişki  içindeyiz magazin  haberleri, spor haberleri, döviz  düştü mü  kalktı mı  en önemlisi de  gazetelerin  doğum ve  ölüm  köşeleri  bizi  ilgilendirir. Herkesi  bu  tanımlara  koyamayız ama  bunlarda  bir gerçek. Sağlığımız  ciddi  sinyaller  veriyorsa  o  zaman  çevremize  şöyle  bir  bakarız  ve  neler  olduğunun  farkına  o  zaman  varırız.  Bense  rastlantı sayabileceğimiz  bir  şekilde yapılan  kampanyaya  katılmıştım. Yanılmıyorsam 2000 yılındaki  Kemal ve Andreas için  düzenlenen kampaydı. Ancak 2-3 ay öncesine  kadar hayat benim içinde  normal  akışında  seyrediyordu ta ki Kemal  Saraçoğlu Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş  Vakfı’ndan  telefon  gelene  kadar. İnanın  bana “kanınız bir  hastaya uyabilir” dediklerinde çok  heyecanlandığımı  ve  birazda  tedirgin  olduğumu  söyleyebilirim, hemen  internet ten  araştırma  yapmaya  ve  ilik  verme  olayının detaylarını  almaya  başladım  ve karşılaştığım yazılar resimler karşısında o gün  tam  anlamıyla  yardıma  ihtiyacı  olan  bir çok  insanın  olduğunu  gördüm , sizlere  samimi  söyleyebilirim  ki o an tüylerim  diken diken olmuş gece ise uykularım kaçmıştı. Peki  ama nasıl olacaktı bu iş? İğneyle, kalçadan  girip  alıyorlar  diye  yazıyordu internette, çok geçmeden bu sorunun  cevabını  bana o güler yüzlü  sıcak  insanlar  vermişti ( vakıf çalışanları) “ hayır  öyle birşey  yok, çok basit bir yöntemle bir  kolundan kanı alıyorlar iliği ayırıyorlar ve diğer kolundan da kanı geri veriyorlarmış” diye, o konuşmadan  sonra  biraz daha rahatlamıştım ne zamanki hastahaneye gitmiş ve işlemin yapılacağı  yeri görmüştüm daha da  rahatlamıştım. İlik verebileceğim kesinleştiğinde ise iş beklemeye kalmıştı yalnız şunu söyleyebilirim ki  işlem  yapılmadan dört gün önce iğne alıyorsunuz ki bildiğim kadarıyla iliğin %5 inin kana karışması için. İşte  bana  göre  işin birazcık zor ama sorunsuz tarafı burada son işlemse kan verir gibi basit. Sadece 4-5 saat  makine sesi  duyuyorsunuz  ,onuda  istemezseniz  cd  player dinler  veya  tv  izlersiniz  hepsi  bu.  Ancak  işin  ucunda  eğer “hiç  tanımadığınız  bir  insan  bile  olsa” hayat  kurtarmak  varsa  inanın  bana  bu  benim  için  herşeye  değerdi. Aslında  olaya  birde  şöyle  bakmak  lazım  yanı  başınızda denizde boğulmak  üzere biri  olsa  ve  elinizi uzatsanız onu kurtaracak olsaydınız ne yapardınız? Herkesin  bu  soruya  yanıtı  elimi  uzatır  kurtarırdım  olurdu  eminim  haydi  öyleyse siz de uzatın elinizi bu insanlara ve  küçük  de  olsa, bir kişide olsa sizde bir hayat kurtarın KANSERİ  YAŞAMADAN çünkü yaşadıktan sonra her şey çok geç olabilir sağlıklı günler dileğiyle. 

 

                                                                                                   Selim SOYDAM/ Gaziveren

                                                                                                 Bağış Tarihi: 27/06/2006